Mono kültürden kaçış yolu: “Coğrafi İşaretler”

Mono kültürden kaçış yolu: “Coğrafi İşaretler”

Mutfak Dostları Derneği, 28 Kasım 2014’te tarihinde Sirha İstanbul 2014 bünyesinde “Türkiye’de Coğrafi İşaretler ve Coğrafi İşaretlerin Mutfak Boyutu” panelini İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenledi. Ahmet Örs’ün moderatörlüğündeki panelin konuşmacıları Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu ve Ayşin Işıkgece oldu.

Türkiye’nin tarım ürünlerinin, gastronomik zenginliklerinin patentlenerek tescillenmesi, bunun yanı sıra özgün niteliklerinin korunması, üretilecekleri coğrafyanın sınırlarının ve kalite kriterlerinin belirlenmesi anlamını taşıyan “coğrafi işaretleme”, yerel lezzetlerin, artizan üretimin korunması açısından büyük önem taşıyor. Bunun bilinciyle 2006 yılından beri bu konuyla ilgili paneller düzenleyen Mutfak Dostları Derneği, bu panellerden sonuncusunu Sirha İstanbul 2014 kapsamında gerçekleştirdi.

Toplantının moderatörlüğünü yapan Mutfak Dostları Derneği eski başkanı Ahmet Örs, “Büyük emeklerle üretilen, kültürel mirasımız olan yerel ürünlerin iltifata ihtiyacı var.
Yer yer yok olma riski ile karşı karşıyalar. Benzer ürünleri, argo deyişle ‘çakmaları’ her yerde bulunabiliyorken, çakmalar fiyat bakamından daha ucuza mal olduğu için yan yana rekabet ettiğinde dayak yiyen marifet sahibi ürünler oluyor” dedi.

Ahmet Örs’ten sonra 15 yıldır coğrafi işaretler konusunda çalışma yapan Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu söz aldı. Tekelioğlu önce işin kanunu boyutunu özetledi, “Türkiye coğrafi işaretler konusunda 1995 yılında AB’nin 1992/2081 sayılı tüzüğüne uygun çıkarılan kanun hükmünde kararnameye uygun hareket ediyor. Konuyla ilgili hazırlanan kanun tasarısı 2009 yılında seçimler nedeniyle kadük oldu. Şimdi ise bu kanundaki bazı maddelerin Patent Kanunu kapsamında torba yasayla çıkmasını bekliyoruz” dedi.

“Potansiyelimiz çok yüksek”

Tekelioğlu’nun işaret ettiği verilere göre 2014 yılına kadar Türk Patent Enstitüsü tarafından verilen patentli ürün sayısı 179. Bunlardan 45’i tarımsal ürün, 74’ü gıda ürünü ve tescile müracaat etmiş sadece 203 ürün bulunuyor. Tekelioğlu’na göre Türkiye’nin potansiyeli bunun kat kat üzerinde; “Patent Enstitüsü’nün anket çalışmalarına göre coğrafi işaret alabilecek 2500 ürünümüz var. Bu 2500 ürünün 1500’ü tarım ve gıda ürünü. 28 ülkenin coğrafi işaretli gıda ve tarım ürünü sayısı 1248. Bu da potansiyelimizin büyüklüğünü gösteriyor.”

Türkiye’de coğrafi işaret almak AB için geçerli olmuyor. AB’den tescil alabilmek için tekrar komisyona müracaat etmek gerekiyor. Brüksel bürokrasisinin uzun bir süreç gerektirdiğini de ifade eden Tekelioğlu, “Antep baklavası AB coğrafi işareti alan tek ürün oldu ve tam dört yıl bekledi. Aydın inciri, Afyon sucuk ve pastırması, Malatya kayısısı da AB’den coğrafi işaret bekleyen ürünler” diyor.

Tekelioğlu coğrafi işaretlerin önündeki engelleri şöyle sıraladı, “19 yıldır çıkmayan yasa, AB normlarına göre akredite olmuş etkin denetim sisteminin olmaması… Patent Enstitüsü Markalar Dairesi’nde 1-2 uzman çalışıyor. Fransa’da ise muadili olan INAO’nun 24 bölgesinde 260 kişi sadece bu konuyla ilgili çalışıyor. Logo sistemine de geçilemedi.” Coğrafi işaretin Türkiye’deki kaldıraçlarını ise şöyle sıraladı, “Antalya Ticaret Borsası’nın düzenlediği Türkiye Yöresel Ürünler Fuarı’nda özellikle coğrafi işaret almış ürünleri sergileniyor, potansiyel ürünler teşvik ediliyor. Metro Toptancı Market en önemli sivil örgütlerden biri. Yöresel Ürünler ve Coğrafi İşaretler Türkiye araştırma Ağı (YÜCiTA), Akdeniz Üniversitesi’nin seminerleri ve ‘Antalya deklarasyonu’ da diğer önemli destekçiler…”

Monokültüre gidiyoruz

Panele Metro Toptancı Market’ten konuşmacı olarak katılan Ayşin Işıkgece ise perakendeci gözüyle gözlemlerini ve yaptıkları çalışmaları aktardı; “Konuyu dört yıl önce hocamız Yavuz Tekelioğlu’ndan öğrendik, herkes tarafından bilinmesi gerektiğini düşündük. Bu çalışmaya başlamadan önce masamıza gelen her sarımsak Taşköprü sarımsağı, her sucuk Afyon sucuğu, her portakal Finike portakalı idi. Yani çok fazla haksız rekabet söz konusuydu. Bu ürünlerin diğerlerinden ayrışması gerekiyordu. Metro olarak bu toprakların değerini, bu lezzet çeşitliliğini gelecek nesillere aktarabilmek için çabaladık.

Coğrafi işaretler anlamda şanslı bir ülkeyiz ama ürünler tehdit altında. Bizim esas müşterilerimiz şeflerimiz. Maliyeti düşürmek isteyen, yemeğinde lezzet ve farklılık arayan şeflerimizle bu özel ürünler arasında köprü görevi üstlendik. Bu tatları gelecek kuşaklara aktaramazsak, mono kültüre ve tek düze damak tadına gidiyoruz. Bu en büyük tehlike!”

Taşköprü sarmısağının hikayesi

Işıkgece, ‘sarmısak’ çalışmaları üzerinden sistemi de anlattı; ‘Taşköprü’nün toprağındaki mineralleriyle tadı farklılaşan bir sarmısağı var. 10 yıl önce 50 bin ton üretiliyorken, bugün 12.500 ton üretiliyor, yerine Çin sarımsağı ekmişler. Belediye ve valilikle kol kola girip üreticileri coğrafi işaretler hakkında bilgilendirdik. ‘Orijinal tohumdan üretilen her sarmısağı alıp Türkiye’de ve dünyada satacağız’ dedik. Üreticilerin 200’üyle Global Gap sertifikası çalışması yaptık. Reis Gıda’yla sarmısağın soyulmuşunu, tozunu, donuğunu, püresini yaparak katma değer yarattık. Düzgün üretimle verim arttı. Sonuçta yerel üreticiler, gelecek kuşaklar, profesyonel müşteriler, emekçiler, çevre ve dünya kazandı.”

Panelin kapanışında Ahmet Örs İtalya’dan Slow Food liderliğinde Türkiye ve Balkanlar’daki STK’lar ile ortaklaşa yürütülen ve kaybolan lezzetleri korumayı esas alan ESSEDRA projesinin Türkiye ayağını yürüten Mutfak Dostları Derneği’nin başarısı sayesinde projenin iki yıl daha uzatıldığı müjdesini de verdi.