2026, “göçebe hayvancılık”ın yılı olacak

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tüm üye ülkelerin oybirliği ile 2026 yılının Uluslararası Meralar ve Geleneksel Hayvancılık Yılı olarak ilan edilmesini onayladı. Bu karar aralarında Türkiye’den Sarıkeçili Yörükleri ve Yolda Girişimi gibi doğa koruma örgütlerinin yer aldığı küresel bir koalisyonun yıllardır sürdürdüğü mücadelenin sonucunda gerçekleşen bir başarı.

Ukrayna’nın işgali gibi gündemi belirleyen olağanüstü konular varken Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bu tasarıyı gündemine alıp, onaylaması konuya verilen önemi gösteriyor. İnsanlığın karşı karşıya olduğu biyoçeşitlilik ve iklim krizleri ve sosyo-ekonomik sorunlara ilişkin küresel veriler bu kararın aciliyetini ortaya koyuyor.

BM verilerine göre dünyada 700 milyonu aşkın insan açlık ve aşırı yoksulluğun pençesi altında. Diğer yandan 1 milyonu aşkın hayvan ve bitki türü yaşam alanları ile birlikte yok olmak, soyu tükenmek tehdidi altında. İklim krizinin etkileri ise her kıtada her ülkede artık gündelik yaşamın bir gerçeği olarak gündemimizde.

Ekosistemler, gıda güvenliği için yaşamsal bir öneme sahip

Küresel düzeyde tüm bu krizlerin altında yatan ana neden ise doğa ve yaşam alanları üzerindeki etkilerini hiçe sayan endüstriyel üretim sistemleri ve tüketim politikaları.

Mera ve otlaklar bu yaşam alanları arasında ve maalesef tüm dünyada en fazla zarar gören ve buna rağmen en az korunan ekosistemlerden birisi.

Dünya karasal yüzeyinin % 54’ünü oluşturan bu ekosistemler, yüz milyonlarca geleneksel hayvancının geçimleri ve gıda güvenliği için de yaşamsal bir öneme sahip. Otlatmaya bağlı olarak evrimleşen bu ekosistemlerin korunması Türkiye’de Sarıkeçili yörükleri gibi göçebe hayvancılar başta olmak üzere yaşam ve üretimlerini doğa ile uyum içerisinde sürdüren geleneksel hayvancı topluluklara bağlı.

Ancak geleneksel hayvancılık özellikle son yüzyıl içerisinde geleneksel yaşam alanlarına, doğal kaynaklara ve göç yollarına erişimlerinin yasaklanması, kısıtlanması gibi birçok hak ihlali ile karşı karşıya kaldı.

Tüm bu dezavantajlara rağmen göçebe hayvancılar başta olmak üzere geleneksel hayvancılar sadece birer mağdur değil aynı zamanda biyoçeşitlilik ve iklim krizleri ile mücadelede, sürdürülebilir gıda sistemleri kurmak ve sosyo-ekonomik refahı sağlamada en önemli müttefiklerden birisi.

Göçebe hayvancılıkta, endüstriyel yemlere yönelik talep azalıyor

Endüstriyel hayvancılık sistemleri büyük bir karbon ve su ayak izine sahip iken, sürdürülebilir geleneksel hayvancılıkta bu oranlar asgari düzeyde. Bu toplulukların muhafaza ettiği meralar ve otlakların dünya üzerindeki en büyük karbon depolarından biri olduğu göz önüne alındığında, otlatma ile bu alanların korunmasının iklim değişikliği ile mücadeledeki önemi de ortaya çıkıyor.

Göçebe hayvancılık, üretiminde çok miktarda sera gazı salınımına neden olan endüstriyel yemlere yönelik talebi azaltarak ve fosil yakıt enerjisine en az ihtiyaç duyan hayvancılık sistemi olarak iklim dostu bir üretim biçimi.

Göçebe hayvancılık gibi geleneksel yöntemler ile endüstriyel hayvancılık arasında karşılaştırmalı analiz yapan çalışmalar, geleneksel hayvancılığın bir gıda sistemi olarak iklim krizi açısından sürdürülebilir tek hayvancılık sistemi olduğunu gösteriyor.

Meraların ve geleneksel hayvancıların sağladığı sayısız faydaları teyit ederek, Birleşmiş Milletler Uluslararası Meralar ve Geleneksel Hayvancılık Yılı kapsamında konuya ilişkin bilgi ve kavrayışı artırmak ve bu değerli ekosistemleri ve yaşam alanları bu ekosistemler olan geleneksel hayvancıları korumak için sürdürülebilir eylemler geliştirmek amacını güdüyor. Bu doğrultuda tüm üye devletleri bu alanların ve toplulukların korunması için gerekli yasal ve hukuki çerçeveler geliştirmeye ve uygulamaya çağırıyor.