Gıda ve yaratıcılık 

Gıda sektöründe yeni ürün geliştiren Ar-Ge çalışanlarının en çok neye ihtiyacı var? Benim açımdan bu sorunun cevabı çok net. Bizim yaratıcılığa ihtiyacımız var.

Ragibe Hafize ÖZKÜTÜKÇÜ / Gıda Mühendisi & Sosyolog

Değişimin baş döndürücü bir hızla gerçekleştiği günümüzde, gıda sektörünün bu değişimin dışında kalması elbette mümkün değildir. Eklenen yeni kavramlar sürdürülebilirlik, izlenilebilirlik, değişen yönetmelikler, tüketici eğilimleri. Bu durumdan en çok etkilenenlerin yeni ürün geliştiren Ar-Ge çalışanları olduğunu düşünüyorum. O zaman da şu soru geliyor aklıma.

Özellikle gıda sektöründe yeni ürün geliştiren Ar&Ge çalışanlarının en çok neye ihtiyacı var? Benim açımdan bu sorunun cevabı çok net. Bizim yaratıcılığa ihtiyacımız var.

Lütfen yakınlarda gittiğiniz bir marketin raflarında göz gezdirin. Yeni daha önce hiç yapılmamış bir ürün dikkatinizi çekti mi?

Yalnız burada aynı ürünün farklı renk, farklı tat ve farklı ambalajlarda olmasından bahsetmiyorum. Tamamen farklılığından söz ediyorum. Şimdi siz de bütün ürünlerin benzerliğine dikkat kesildiniz öyle değil mi? Görüldüğü gibi farklı yeni ürünlere rastlamak pek mümkün değil çünkü sektörümüzün çalışma disiplini bu yöndeki çalışmalara çok açık değil.

Oysaki arayış, insanın doğasında var. O zaman, kitleler adına bu arayışı gerçekleştirerek yeni bir şeyler üretecek yaratıcı düşünme yeteneğine sahip ekiplere ihtiyaç olduğu muhakkak. Bu ekiplerin sayısının çok fazla olmaması da toplumların kanayan yarası. Hızına yetişemediğimiz gelişen teknolojinin yarattığı fırsatların doğru kullanabileceği bir bilince sahip olunmaması, yaratıcılığın teşvik edilip desteklenmesi yerine sıradanlığa prim verilmesi, taklidin ve popüler olanı takip etmenin giderek bir “anlayış” olarak yerleşmesi gibi maddeler, sanırım yaratıcılığın neden gelişmediği konusu için verilecek cevapları özetleyebilir.

Aslında yaratıcılığı geliştirme konusunda hepten çaresiz değiliz. Duyusal analiz yöntemleri yaratıcılığı artırmada çok etkin bir disiplindir. En önemlisi öğrenilebilen ve kişinin merakı, isteği doğrultusunda geliştirilebilen bir alandır.

Yıllardır aroma sektöründe çalışan, duyusal aroma dili eğitimleri veren biri olarak gözlemlediğim en önemli eksikliğimiz, duyularımızı, nasıl çalıştıklarını ve nasıl algıladığımızı bilmiyor oluşumuz. Bir ürünün rengi, yapısı, kokusu, tadı, görünüşü ve bizde yarattığı algı, toplumun ve kültürel mutfağın etkisi… Kısacası gıdanın sosyolojisi. Duyusal analizler ve buradan elde edilen verilerin toplum normlarına göre değerlendirilmesi üzerine yeterince eğilmediğimiz bir konu.

Üniversitelerle işbirliğine gidilerek daha fazla yarar sağlanmalı

Yeni ürün geliştiren kişilerin yaratıcılığını desteleyecek diğer bir nokta ise toplumun psikolojik ve sosyo-ekonomik durumları. Eğer ürün geliştiren kişi bu bilgilerle ve bu bilgilerin getirdiği farkındalıkla projelerini çalışacak olursa sadece yaratıcılığının değil yaptığı her işte veriminin ve çalışma zevkinin de artacağını size temin ederim. Elbette yaratıcılık konusuyla ilgili pek çok çalışma var. Bunların söylediklerine de kulak vermek lazım. Benim burada vurgulamak istediğim husus, gıda sektöründe özellikle ürün geliştirme ve iyileştirme süreçlerinde daha fazla yaratıcılığa ihtiyacımız olduğu. Bu yüzden, duyusal analiz yöntemleri konusunun öncelikle gıda üzerine eğitim veren tüm üniversitelerde ya da teknik liselerde dersleri bir seçmeli ders olmaktan (çok az okulda var) çıkartılarak zorunlu ders olarak okutulması ve laboratuvarlarının kurulması çok önemli.

Teoriyi uygulamalarla pratiğe dönüştürmek yönünde mutlaka adım atılmalı. Sonuçta elde edilen kazanımlar da gıda sosyolojisi ile desteklenmeli. Endüstride ise sadece yeni ürün geliştirenler değil temel bazda üretim, satış, pazarlama, kalite gibi departmanların hepsi bu eğitimi alarak farkındalıklarını artırmalı. Üniversitelerle işbirliğine gidilerek daha fazla yarar sağlanmalı. Böylece aynı dili konuşan, aynı farkındalığa sahip olan takımlar, farklı bakış açıları ile özgürce tartışarak yaratıcılıklarını daha üst seviyelere taşıyabileceklerdir.

Günün sonunda gıda endüstrisi, insana dair her gün, her an bir şey üreten tek sektör olarak karşımızda duruyor. Belki her gün doktora gitmiyoruz, her gün eşya almıyoruz ama her gün besleniyoruz, beslenmek zorundayız. Bu yüzden gıda sektöründe çalışanlar olarak topluma karşı sorumluluğumuz büyük.

Sorumluluğumuz ölçüsünde de eleştirilere, yer yer hiçbir bilgiye dayanmayan karalamalara maruz kalıyoruz. E ne de olsa herkesin bir fikrinin olduğu sektördeyiz (!).

Bugün, ürün geliştirirken farkındalığı yüksek, toplumun dinamiklerini bilen, etik, özgür düşünen, yaratıcı çalışanlara, ekip arkadaşlarına daha çok ihtiyacımız var. Yapılan işi kelimelerle süsleyerek kendimizi oyalamak yerine gerçekleri kabul edip yapabileceğimiz işlere ve yaratıcılığımızı artırmaya odaklanalım. Ne dersiniz?