Yiyecek ve içecek tercihlerimizin nedenleri

KPMG’nin insanlar ile gıda arasındaki değişen ilişkiyi değerler, sağlık, tavizler, küreselleşme, sürdürülebilirlik ve metaverse başlıkları altında incelediği araştırmasında dikkat çekici sonuçlar ortaya çıktı. Sonuçlara göre her 10 katılımcıdan neredeyse 9’u sağlıklı beslenmenin yaşam süresini uzatabileceğini, yüzde 85’i ise diyette biraz taviz vermenin sakıncası olmayacağını düşünüyor.

En sevdikleri yiyecek ve içecekleri satın almak söz konusu olduğunda, tüketiciler her zaman nedenini düşünmeseler bile neyi ne zaman ve nasıl istediklerini bilirler. Gıda ve içecek şirketleri de tüketimin itici güçlerini ve dürtülerini sürekli olarak analiz ederek bir tüketicinin şeker yerine düşük karbonhidratlı enerji barı veya probiyotik içecek tercih etmesinin ardındaki nedeni bulmayı amaçlar.

KPMG’nin insanlar ile gıda arasındaki değişen ilişkiyi, talebi ve tüketimi ortaya koyan “Açlık Belirtileri-Yiyecek ve İçecek Tüketiminin Yeniden Şekillenmesi” isimli araştırması da yiyecek ve içecek tercihlerinde tüketicileri perde arkasında nelerin etkilediğini altı başlıkta mercek altına alıyor.

Konuyla ilgili açıklama yapan KPMG Türkiye Gıda ve İçecek Sektörü Lideri Banu Kürk, “Yaptığımız araştırmada tüketicilerin taleplerini şekillendiren altı temel boyut belirledik. Bunlar; değerler, sağlık, tavizler, küreselleşme, sürdürülebilirlik ve metaverse.

Bu altı boyutun anlaşılması, tüketici davranışındaki değişikliklerin nedenini tespit ederek gıda ve içecek endüstrisinin ürün portföyünü ve Ar-Ge yatırımlarını daha iyi belirlemesine, pazarlama hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabilir” dedi.

KPMG’nin araştırmasına göre günümüzde gıda ve içecek tüketimine yön veren altı temel boyut ve bu boyutların tüketici üzerinde yaptığı etki şu şekilde:

Değerler: Pandemi tüketicilerin kişisel değerlerine keskin bir şekilde odaklanmalarını sağladı. Tüketiciler benimsedikleri değerlere göre satın alım kararı veriyor. Araştırmaya katılan her üç tüketiciden biri, ne satın aldığına daha fazla önem veriyor ve daha bilinçli bir şekilde satın alma kararları verdiklerini söylüyor. Hatta katılımcıların yüzde 43’ü kendi değerleri ile uyuşan markaların ürünlerini satın almayı tercih ettiğini ifade ediyor.

Sağlık: Salgının ilk zamanlarında evlerinde sıkışıp kalan insanlar evde yemek pişirmeye başladı, kendi yaptıkları yemekleri yedi, perakendede gıda satışları daha önce görülmemiş seviyelere ulaştı.

İnsanlar daha fazla zihin/beden/gıda bağlantısına önem vermeye başladı. “Geçen yıla göre sağlıklı beslenme konusundaki görüşleriniz nasıl değişti?” sorusu yöneltildiğinde katılımcıların yarısından fazlası sağlıklı gıdalarla beslenmeye olan ilgilerinin yıl içinde arttığını söyledi.

Her 10 katılımcıdan neredeyse 9’u sağlıklı beslenme ortalama yaşam süresini uzatabilir ve yiyecekler bağışıklık sistemimi güçlendirir şeklinde görüş belirtti. Ayrıca tüketici ne kadar gençse yeme alışkanlığındaki değişim de o kadar büyük oluyor. Y kuşağı ve Z kuşağı tüketicileri, X kuşağı ve X’ten önceki kuşağa kıyasla yıl içinde sağlıklı beslenmeye daha fazla odaklandıklarını belirtti.

Tavizler: Beslenme dürtüsü ile ruh sağlığı bilincinin çarpıştığı yerde tavizler devreye girebiliyor. Çoğu tüketici gıdaların ruh halleri üzerindeki olumlu etkilerine inanıyor ancak çoğu zaman bu etkiyi yaratan ürün, tüketicilerin uzak durmak istedikleri içeriklere sahip olabiliyor. Bu noktada tavizler devreye girebiliyor. Katılımcıların yüzde 85’i “genel olarak dengeli bir diyette biraz taviz vermekte sakınca yoktur”, yüzde 81’i “kendimi şımartmak istediğimde, lezzetten ödün vermek istemiyorum”, yüzde 78’i “bazı gıdalar, sağlığa çok fazla odaklanmadan lezzet ve haz için tüketilebilir”, yüzde 64’ü “malzemelere çok fazla odaklanmadan yemeğin tadına varmak istiyorum” ve yüzde 49’u “tatlı yemediğim bir gün bile düşünemiyorum” şeklinde görüş belirtti.

Küreselleşme: Bazı tüketiciler seyahatlerinde yeme ve içme konusuna önem verirler. Hatta evden çıkmadan da otantik bir deneyim yaşamak isteyen tüketiciler var. Araştırmaya katılan tüketiciler İtalyan, Amerikan Barbekü, Latin Amerika/Meksika ve Çin lezzetlerini tercih ettiklerini söylerken tüm katılımcıların en az yüzde 60’ı bu kategorilerdeki atıştırmalıkları satın almakla ilgilendiğini de ifade etti.

Bununla birlikte, ankete katılan tüketicilerin üçte biri veya daha fazlası Akdeniz, Karayip ve çeşitli Asya lezzetleri, Kore (yüzde 45), Japonya (yüzde 42), Tayland (yüzde 42), Vietnam (yüzde 35) ve Hindistan (yüzde 33) lezzetlerini talep ettiklerini söyledi. Katılımcıların yüzde 71’i küresel veya etnik tatlara sahip gıdaları sevdiklerini belirtirken yüzde 52’si kendi ülkelerindeki kültürel otantik yiyecekleri tercih ettiklerini ifade etti.

Sürdürülebilirlik: Araştırma çevreye zarar vermeyen gıdalara kolay erişime talebin arttığını da gösterdi. Bireylerin iklim değişikliğinde önemli bir rol oynadığına dair inancın arttığı bir ortamda, ankete katılanların yarısından fazlası (yüzde 55) gıda alımlarının çevre üzerindeki etkilerinden endişe duyduklarını belirtti.

Tüketicilerin olumlu yaklaştığı sürdürülebilirlik çalışmaları içerisinde; geri dönüştürülebilir ambalajlar, malzemelerin sürdürülebilir bir şekilde tedariki, sürdürülebilir malzemeleri üretenlere destek, enerji ve atık azaltma hedefleri yer alıyor. Katılımcıların yüzde 83’ü gıdanın israfı en aza indirecek şekilde tedarik edilmesi gerektiğine, yüzde 67’si yiyeceklerin yerel olarak tedarik edilmesi gerektiğine ve yüzde 63’ü sürdürülebilir ve etik bir şekilde üretilen gıdaların satın almanın önemli olduğuna inanıyor.

Metaverse: Araştırma metaverse dünyasına girecek gıda şirketlerinin içeride istekli tüketiciler bulacağını da gösteriyor. Araştırmaya göre metaverse, çevrimiçi satın alımları desteklemekten kişiselleştirilmiş ürün pazarlamasına ve daha derin tüketici-marka etkileşimine kadar, yiyecek ve içecek şirketleri için ticaretin bir sonraki dönüşümünü temsil edebilir.

Metaverse’deki mevcut faaliyetlerin çoğu genç nesiller tarafından yönlendiriliyor. Örneğin oyuncular; görünümler, avatarlar, ekstra canlar ve diğer oyun içi satın alımlar için yıllık 80 milyar dolar harcıyor ve bu rakam giderek artıyor. Sadece video oyunlarındaki sanal ürünlere 2025 yılına kadar 190 milyar dolar harcanması bekleniyor. Bu durum potansiyel satın alma gücüne dair önemli bir ipucu da sunuyor.

Araştırmanın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.